Daha önce iki kez “yılan öcü” ile ilgili yazı yazmış; yılan öldüren soyların, yılanların kendilerine özgü bir cezalandırma sistemi tarafından rahat bırakılmadıklarını paylaşmıştık. Geçtiğimiz hafta açtığımız bir sunumda, karşımıza yine yılanlar çıktı ama bu sefer olay daha karışıktı ve kendi öcleri dışında soya farklı cezalar da kesilmişti.
Kökcanlandırmak Sunumlarında, negatif güçlerle antlaşma yapmak için çeşitli büyüsel ayinler yapıldığını ve bu ayinlerin içeriğine göre zaman zaman insan ya da hayvan kurban edildiğine tanık olmuştuk… Tekrardan hatırlatmakta fayda görüyorum: Sunum sırasında alana çıkan kişiler ya benim tarafımdan “ne olarak yüklenildiğini/kaldırıldığını bilmeden” kalkarlar ya da oturan kişilerden herhangi biri, “kendiliğinden farklı hisler hissetmeye başlayarak” yüklenir.
Kendiliğinden yüklenen kişilerin de ben ne olduğunu bilmem, ancak onların hissettiklerini dile getirmesi ve enerjinin içine yöneldiğimde kişinin yüklendiği enerjiyi çözümleriz. Kendiliğinden kalkan kişiler sayesinde birçok sunumda “sunum sahibinin atalarının başka boyut varlıkları veya karanlık enerjilerle antlaşmalar yaptıklarını” ama en önemlisi bu antlaşmayı yapabilmek için negatif enerjileri çağıran büyüler yaptıklarını, bu büyülerde de ya insan veya hayvan kurban ettiklerini öğrendik. Bu durumun kendiliğinden ortaya çıkması sıklaştığından dolayı “Kökcanlandırmak sunumunda kontrol edilecekler listesine” başka boyut varlıklarıyla ve karanlık enerjilerle yapılan antlaşmaların maddelerini Ocak 2013 tarihinde eklemek durumunda kaldık. Bu enerjilerle karşılaşıp onları çözümlemek tabi ki benim için çok zor oldu ama sunum sahiplerine etki eden durumların daha derinine ancak böylelikle inmiş olduk.
Açtığımız sunumların içinde ilk kez bu sunumda, büyüsel çalışma için yılanların kurban edildiğini gördük. Birçok yılan “başka boyut varlıklarıyla anlaşma” için kurban edilmiş, soy hem bu anlaşmadan dolayı hem de burada yılanları kullandıklarından ötürü, ruhsal cezaya çarptırılıp üstüne bir de lanetlenmişti.
Sunumlarda alana kişileri kaldırıp durumu değerlendirdikten sonra o kişilerin “ne olarak yüklenildiğini” deşifre eder, asistanıma yazdırır, sonra da şifalandırma aşamasına geçerim.
Bu sunumda enerji alanında kişinin alanının gri bir bulut gibi kapatıldığını ve benim şifa için girmemin engellendiğini gördüm. Alana bir türlü girip enerji akıtamıyordum. Böyle bir durum çok ender başımıza gelir. Zaten alana giremediğim için sunum sahibinin “ruhsal bir cezaya” maruz kalıp kalmadığını anlamak için birini ruhsal ceza olarak yükleyip alana çıkarttım. Kalkan kişi, kendiliğinden yüklenip alanı darmaduman eden ve kızgın olan kişinin yanına gidince, o zaman kendiliğinden kalkan kişinin de ruhsal ceza olduğunu anlamış oldum.
Sunum sahibini temsil eden kişiye “yerinden kalkıp yere oturmasını, başını eğerek yürekten özür dilemesini” söyledim. Neyse ki kişi rahat bir şekilde özür dileyebildi. Bazı zamanlarda özürler dilenemediğinde sunumun bu aşaması çözümsüz kalıyor. Fakat özür dilenmesi de öfkeyi yatıştırmıyor, temsili kişinin yılanları canlandıran kişilerin ayaklarına kapanarak özrü ve sözü isteniyordu. Aynı anda da alana enerji verdim. Önce yılanlardan, sonra lanetten ve en son ruhsal cezadan özür dilenip, kişiden “hayvanları besleyeceği” sözünü aldıklarında bu enerjiler şifalandırılabildi….
Atanın güç kazanmak istemesinden, egosunu tatmin etmek arzusundan, merak ettiğinden veya hin bir arkadaşının etkisinden dolayı, kısaca herhangi bir şeyden dolayı yapmış olduğu majikal denemelerin antlaşmalarının, o antlaşmadaki varlıkların ve ruhsal bedellerinin torunlarına aktarıldığını binlerce defa sunumlarda gördük. Bu bilgiler ışığında diyebilirim ki, çocuklarımıza mal mülk bırakmak, iyi bir eğitime sahip olmaları, onların rahat olması için elimizden geleni yapıyoru; bunlar da önemli ama esas onlara bırakabileceğimiz en büyük/değerli miras “temiz bir vicdan ve temiz bir yaşamdır”. Mesela bu yaşamda birilerini öldürebilir ve öldürdüğümüzün delilleri ortada olmadığı için kimsenin ruhu bile duymayabilir veya insanları umursamadan canlarını yakabiliriz, gücümüz olduğu için kimse de bir şey yapamayabilir ama Yaradanın yarattığı bu muazzam sistem yaptığımız eylemin dengelenmesini bize/torunlarımıza bedel ödeterek gerçekleştirir. Kaçışın olduğu görüşünde değilim.
Hayvanların öldürüldüğü için lanetlenmek konusuna geri dönersek; kimi zaman ihtiyaçtan, kimi zaman da korkumuzdan zaman zaman hayvanları öldürmüş, onlara zarar vermiş olabiliriz… Ancak bu eylemi gerçekleştirirken o hayvana karşı tutumumuzun çok önemli olduğunu sunumlarda deneyimledik. Bir sineği bile öldürürken, önce onu bizim alanımızda olduğu için uyarmalı, sonra öldürmeli ve ondan özür dilemeliyiz… Öldürme eylemimizin içinde zevk, keyif olmamalıdır. Vahşi duygular içinde “iğrenç hayvan, oh olsun, geber” şeklinde öldürürsek, bizim de lanetlenme riskimiz olacaktır.
Kendi varlığımızı korurken aynı zamanda Yaradanın yasalarına uygun, diğer yaşam formlarının yaşam haklarına saygıyı da unutmadan hareket etmeliyiz…
Hepimizin geleceğimize temiz, ışıklı sayfalar bırakmamız, Dünyamızın cennete dönüşmesi için bize düşen sorumlulukları almamız dileğimizle…
Sevgi ve Saygılarımla,
Vildan Çolak