Ben, Kökcanlandırmak sunumumu açtırmaya gittiğimde, Vildan Hanımın benimle veya konumla ilgili ne bir bilgisi ne de bir fikri vardı. Oturum açıldı ve bir kişi kendini fetüs olarak hissettiğini ve yatmak istediğini söyledi. Sonra başka kişiler de hep kendilerini “ölü” olarak ifade ettiler ve yere yattılar. Ben gördüğüm manzara karşısında o kadar çok etkilendim ki, başladım ağlamaya. Vildan Hanım sordu “Neden ağlıyorsun?” diye. Ben de “ağlamam gerektiğini” söyledim. Sonra da bütün taşlar yerine oturdu. Yerde yatan ve fetüsü simgeleyen kişi, benim 6,5 aylık hamileyken, akciğerlerinin embriyolojik bir sebeple gelişmeyeceğini ve dolayısı ile yaşamla bağdaşmayacağını öğrendiğimiz ve doğumla yaşamını sonlandırdığımız oğlumu ifade ediyordu. Yıllardır onun için yas tutuyordum. Sonra yerdeki ölülerle yüzleştirildim, ama ben bu ölüleri tanımıyordum. Oturumda bu ölülerin benim atalarımdan kişilerin emriyle öldürüldüklerini öğrendim. Dehşet içindeydim, ama ailemde böyle bir hikâyeyi hiç duymamıştım. Anne ve babamla durumu paylaştığımda öğrendim; evet, böyle bir ölüm emri veren atalarım olmuş.
Göçmen olduğumuz için Balkanlardaki göç dönemlerinde böyle olaylar yaşanmış. Vildan Hanım’ın da önerisiyle önce evladım, sonra da diğer ölüler için dualarımızı ettik, onları şifalandırdık. İlk kez bu yıl oğlumun ölüm gününde huzursuz değildim. Artık onun da huzura erdiğini düşünüyorum.
Öte yandan işimde atlamam gereken bir engeli de uzun yıllardan sonra nihayet atlayabildim.
Çalışma hayatım boyunca hep ben çalışırım, çalışırım ama işlerim hiç rast gitmez, başkaları için ufak bir şey yaparım ama onlar benim önüme geçerler, kariyerleri daha rahat ilerler diye söylenir dururdum. Evet, sonunda ben de şeytanın bacağını kırdım ve nihayet kariyerim için gerekli temel koşullardan en önemlisini halledebildim. Artık önümde bir engel kalmadı! İstediğim adımı atmak artık tamamen bana kalmış durumda:)
Hayata bakış açımı değiştirmeme ve inancımı güçlendirmeme vesile olduğu için Vildan Hanıma çok teşekkür ediyorum…
Sevgi ve selamlarımla,